Karakter üzerine çıkabilmek..
Çok iddialı bir cümle oldu. Eskiden roman yazarlarının bunu başardığını düşünüyordum. Özellikle Tolstoy gibi tanrısal perspektifte yazanların. Evet kurgusal karakterlere hakim oluyorlardı. Ama neticede günlük sıradan insanlar daha ilginç değillerdi. Çoğu insan farketmeden belli kategorilere dahil oluyordu. Kağıt üzerinde olan şeyler evet kağıt üzerindeydi ama bir şekilde kendi günlük hayatlarını sürdüren insanları (hem de hiç farkettirmeden) tanımlamaya yetiyordu. Edebiyat insana ait olan her şeyi, hem de o zavallı insana farkettirmeden, yaşayabileceği şeyleri çok daha fantastik bir şekilde tasvir etmişti zaten.
Acaba diyorum kendimce şu an teknolojinin gelişimi, sosyal medya ve insanların günlük hızlı haber kaynakları ve hızlı görsel ihtiyaçları ile bu edebi kaynaklara yeterince dikkat edecek kabiliyetinin kalmayışı bir tür öç alış olabilir mi?
Eskiden (kendim için de) nasıl yaşamak gerektiğine dair en önemli bilgi kaynağının kitaplar olduğuna inanırdım. Bir çok yaşam formunu içeren, insanın yaşam perspektifini geliştiren, zihinsel donanımını arttıran bir unsur olarak öğretildi ve sonra sevdik biz de, kitap okumayı.
Şimdi bakıyorum, günlük vurucu mesajlarla donatılmışız.. Özellikle popüler uygulama instagramda.
Her birimizin özellikle ilgili olduğu alanda sayısız mesajla bombardımana uğruyoruz. Her mesaj da o kadar doğru ki.
Hatta bir süre sonra bağımlılık geliştiriyoruz. Kendi düşüncemizin doğruluğunu tasdik etmek üzere sürekli bu mesajlara maruz kalmaya.
Edebiyat öldü. Benim okuduğum kadarıyla hayatı tasvir etme iddiasındaki en büyük merci şu anda vasıfsız.
İnsan kendini günlük instagram gönderilerine göre hareket ettiriyor çünkü.
Bence edebiyat şöyleydi: Günlük hayatın insanın yaşadığını ondan da iyi bilir, yönlendirir, olması gerektiğini söyler bir pozisyonda. Elbette edebi eser üreten insanların bu niyetle eser ürettiklerini söylemiyorum. Ancak üretilen kanon, sanki kendi başına bir nitelik kazanıp hayat üzerine hak iddia etmeye başladı. 'Life imitates art' sevgili Oscar Wilde'ın da taraftar olduğu bir düşüncedir. Londra'daki sisli görüntü, eserlerde belirtilmese sıradan insanın dikkatini çekmeyecektir. Sanatçıların betimlemesi dolayısıyla insanlar bu görüntüyü görür, dolayısıyla bu durum varolur.
Halbuki hayat en büyük üstattır. Edebiyatın ya da sanatçının bu büyüklenmeci üslubu karşısında şu an büyük bir şamar yediğini düşünüyorum. Şu an neredeyse kimse onlara dikkat etmiyor çünkü..
Her ne kadar banal olduğunu düşünsek de insanlar bir şekilde hayatını devam ettiriyor. Edebi eserler ise sanırım ya eski dünyaya ait, ya da kendine yeni bir yöntem bularak yeni dünyada yerini bulması gerekiyor.
devamı gelecek..
Yorumlar
Yorum Gönder