Uçtu uçtu Birdman Uçtu

Merak etttiğim filmleri, özellikle kafamda soru işaretleri varsa, internetten araştırırım. Biraz salaş izliyorum galiba. Genellikle çoğu ayrıntıyı kaçırırım. Öyle birden fazla kez izleme huyum olmadığı için de hikayenin oldukça fazla ayrıntısı kaçırmış olabilirim. Ancak zamane filmleri de bir garip! Bana kalırsa bu ve buna benzer filmler hakkında en az bin tane analiz yapılabilir. Bunun nedenini- filmlerin ve de kitapların yoruma açıklılığını- az çok biliyorum. Roland Barthes abimiz 'readerly text' ve 'writerly text' diye iki ayırım yapmış. Readerly text, yani okuma odaklı metin, tek bir anlamı olan -veya yazarın metinden almamızı istediği tek bir anlam- farklı okuma ve yorumlara izin vermeyen bir türdür. Edebiyatta hakim olan tür budur. Writerly text, yazma odaklı metin, ise her okuyucuya metin hakkında kendi yorumunu yapma, istediği gibi anlama, hatta metnin anlamını yaratma da yazara eşlik etme hakkına kadar bir serbestiyet tanır. Bir oyun gibi her okuyucu aktif olarak metin labirentinin içine dalar. Barthes Abi bu ayırımdan hareketle artık 'Yazar'ın öldüğünü' ilan etmiştir. Yazar yoktur, onun yerine ortada metin vardır. Gerçek olan metindir. Kim neresinden anlarsa anlasın modundadır. Aslında metnin tek anlamının olması oldukça sınırlayıcı ve otoriter bir yaklaşım olsa da, çok anlamlılığının artık suyunun çıkarıldığını düşünüyorum. Yazar'ı özlüyorum kısacası. Gelsin ve bize nasıl okumamız gerektiğini buyursun. Barthes'in Edebiyat teorisinden bir film eleştirisi olma iddiasındaki bu metinde niye bu kadar bahsettim? Çünkü bu film de değişik okumalara imkan veren bir metin.
Mesela internette şöyle bir yoruma rastladım: Filmin başı ve sonunda ekrana gelen birer görsel (frame) aslında filmin tamamen hayal olduğunu bu iki kare arasında (aralarında 5 dakika bile geçmeyen bir olay) olup biten bir şey olduğunu söylüyordu. Şimdi bu yorumu okuyan birisi nasıl paronayak olmasın. Daha filmi değerlendirmeye başlamadan bu film var mı yok mu şimdi diye düşünmeye başlarsak işimiz zor. Ben izlediğim her filmde böyle ayrıntıları arayacak olursam, başlarım böyle işe.. Peki bu ayrıntıların hepsini bilmek zorunda mıyız, yani şöyle bir karşı çıkış gelebilir bana. O ayrıntıyı yakalamadan da filmden anlam çıkartabiliyorsun, o parçayı yakalamamış olman senin aldığın hazzı azaltmaz. Hatta farkında bile olmazsın. Kabul etmiyorum, çünkü metnin kendisi beni kışkırtıyor yeni anlamlar bulmaya. 2 saat filmi izledikten sonra 10 saat anlam çıkarmaya mı çalışayım yani? Ben sinema salonundan çıktıktan sonra gece güzel bir uyku çekmek istiyorum. Şimdi sinema sanatının amacının ne olduğu gibi konuyu acayip dallandıracak bir noktaya ayak bastık. Ben demiyorum ki önümüze gelen filmi fast food gibi tüketelim. Ancak anlamlar sınırlandırılabilir. Umberto Eco bile başka metinlere gönderme yapmanın üstadı olarak 'Açık Yapıt' kitabında artık bir noktada beziyor. Gaza gelip 'Gülün Adı' romanını orasından burasından anlayan okuruna 'hayır kardeşim, sen çok yanlış gelmişsin' diyor.
Bana kalırsa bu çok anlamlılık zırvası bir yalan. Tek bir okumaya hayır ama okuyucuyu da paronayaklaştırmaya gerek yok.
Filme dönelim mi? Evet, zamanında ünlü bir sinema aktörü iken yaşlanmış, çökmüş bir adamın broadway sahnelerinde eski ününü tekrar kazanma çabalarını anlatıyor diyebilirim tek cümleyle.
Arada bir çıkan Birdman'le hah işte diyorum klasik bir super-hero'nun come-back öyküsü. Duygusal travmaya uğramış süper kahramanların tekrar yükselişleri meşhurdur ya. Yönetmen bu beklentimizi karşılamıyor. Karşılamayarak da bu tür modern filmlere karşı eleştiri sunuyor. İşin garibi bu tür eleştirilerin de artık klişeleşmiş olması. Oyun içinde oyun, eleştiri içinde eleştiri, artık oyunun içindeki oyundaki oyun .. gibi garip yerlere gidiyor. Postmodern tavrın çok net bir resmi. Moderni eleştirirken kendini de eleştiriyor bir yandan ama labirentten çıkmak için bir yol gösteremiyor. Tam tersine oyun içinde oyun gibi bizi labirentin daha içlerine sokuyor. Bu anlamda bir broadway oyununun yapılış aşamasını öykülemekte olan Birdman'i postmodern kategorisine sokalım.
Arada bir çıkan Birdman'le hah işte diyorum klasik bir super-hero'nun come-back öyküsü. Duygusal travmaya uğramış süper kahramanların tekrar yükselişleri meşhurdur ya. Yönetmen bu beklentimizi karşılamıyor. Karşılamayarak da bu tür modern filmlere karşı eleştiri sunuyor. İşin garibi bu tür eleştirilerin de artık klişeleşmiş olması. Oyun içinde oyun, eleştiri içinde eleştiri, artık oyunun içindeki oyundaki oyun .. gibi garip yerlere gidiyor. Postmodern tavrın çok net bir resmi. Moderni eleştirirken kendini de eleştiriyor bir yandan ama labirentten çıkmak için bir yol gösteremiyor. Tam tersine oyun içinde oyun gibi bizi labirentin daha içlerine sokuyor. Bu anlamda bir broadway oyununun yapılış aşamasını öykülemekte olan Birdman'i postmodern kategorisine sokalım.
Film klasik (klişe) bir psikotik kaçış (psychotic break) filmi. Orjinal olarak düşünülmesi amaçlanmış tek kısmı benim diğer filmler gibi biten bir sonum yok iddiası. Edward Norton'un mutfakta cıbıldak halde yaptığı güreş 'Fight Club'tan fırlamış değilde nedir? Yönetmen Orijinal bir sahne mi yaratmak istemiştir, yoksa tam da Fight Club'a gönderme mi yapmıştır ya da benim aklıma gelmeyen bir sürü şeyden hangisini amaçlamıştır bilmiyorum, hiçbir zaman bilemeyeceğim.
Edebiyat'ta Barthes'in takındığı tavır da budur. Ben roman yazmıyorum, yazmayı istiyorum, ama yazamam, amacım bu değil, vıdı vıdı derken ortaya bir kitap çıkması gibi. Proust'tan başlar Orhan Pamuk ve Mehmet Eroğlu'nda biter. Yazarın, bir yazarın yazmaya başlaması hikayesini romanlaştırması büyük bir kurnazlık.
Film bir oyunun sahneye konuluşunu anlatırken kendini ortaya çıkartır. Elbette üst-metin (hypertext) mevcuttur. Ancak orijinal bir metin ortaya koymaktansa 'metinlerarası bir yolculuğa çıkartarak' bilet satışlarını arttırmak hiç hoş değil.
Son olarak film sonlarına değinelim. Filmin sonuyla ilgili birçok kişi boktan olduğu yorumunu yapmış. Lars von Trier'in Nymphomaniac'ının da sonu çoğuna göre (ben sevmiştim) ucuzca kotarılmıştı. Sanırım yönetmenler izleyicinin filmin sonuna göre yorum yapmasını bu yolla engellemeye çalışıyorlar. Yani Film sonunu iyice batırıyorlar ki, izleyici ana metne odaklansın, ondan tat alsın. Şurası çok korkunç yalnız. Birdman'in yönetmeni Alejandro daha öncesinde başka bir son yazdığını ve bu son çok berbat olduğundan değiştirdiğini söylüyor. Bu da benim az önceki hipotezemi ne yazık ki biraz çökertiyor. Yönetmen bu tavrıyla aslında son'a önem verdiğini, sonun boktanlığının bilinçli değil bilinçsizce olduğunu ifade ediyor. Kısacası diyor ki ben tam olarak sonuca bağlanmayan bir şeyler çektim - filmimi ben de anlamadım- gelin güzel sahnelerin hatrına birbirimizi kırmayalım. Olur böyle, arada ben de sonuca bağlanmayan şeyler yapıyorum.
Bu arada film boyunca çalan bateri güzeldi. Onun hatrına izlenir..
Yorumlar
Yorum Gönder