Tıp Felsefesi

Bize ‘hastalık yoktur’ denildi. ‘hasta vardır’..

   Yani aynı hastalığa sahip olan iki kişinin hastalıklarının aynı özellikleri göstermeyebileceği o yüzden bu iki hastayı tedavi ederken birebir aynı yaklaşımların kullanılmaması gerektiği, kişiye özel (tailored) bir yaklaşımın daha akıllıca olduğunu söyleyen bilgece bir öğüt.

   Bana göre de tıp yoktur, doktor vardır.

   Bunu uzun zamandır düşünüyorum. Tıp denen şeyin ne olduğuna dair bana kalırsa ortak bir görüş birliği yok. Tıp fakültesindeyken tıbbın bu kesinsizliği ve muğlaklığı beni çok zor duruma düşürmüştü. Matematik geçmişimden dolayı bir tür kesinlik arıyordum ben. Tıpta ise 2+2=4 etmiyordu çoğu zaman.

   Sonra doktorların bu işi nasıl yaptığını merak etmeye başladım (ben niye yapamıyordum, hastaya yaklaşamıyordum, hasta bana şikayetlerini söylediğinde hemen kafamda bir liste dolusu ayırıcı tanı gelmiyordu??)

   Hatırlıyorum, şöyle bir şeye denk gelmiştim: pattern recognition

   O zaman bana çok anlam ifade etmemişti, Şimdi ise 3 yıllık tecrübemin ardından bunu daha iyi anlayabildiğimi sanıyorum. Pattern recognition yani şablonları tanıma her hastalığa ait belli başlı prezentasyonları (hastanın gelişi deriz buna Türkçede) bilme. Bu tanıma rastgeldiğim yerde bu yetinin hemen gelişmediğini zamanla tecrübeli hekimlerin kullandığı bir yaklaşım olduğunu söylüyordu. 

   Tıp böyle bir şey işte.

    Pratikle doğrudan alakalı, aynı şikayetle gelen hastalardan en az 5-10 taneyi görmeden semptomları şablonlaştıramıyorsun. Dolayısıyla uzun yıllar gerekiyor.
Hastalığa tanıyı koyduk, burası üç aşağı beş yukarı tıbbın kesinlikli olan kısmı peki nasıl tedavi ediyoruz? İşte burada bireysel faktör devreye giriyor. Her bir doktorun kendi edindiği tecrübelere, yaşanmışlıklarına J ve klinik gözlemlerine göre değişik yaklaşımları var.

   Bazen bana daha önce şu doktor şöyle bir şey yapmıştı diyen, ve sanki o doktor yanlış tedavi uygulamış gibi düşündüklerini zannettiğim hastalar geliyor. Burada hemen bir yanlışı düzeltmek istiyorum. O doktorun yaptığının yanlış olmadığını hastalığı farklı şekillerde tedavi etmenin mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Burada her zaman ben de bir endişe oluyor. Aklın yolu bir gibi sanki bir tedavi doğru olduğunda diğerinin yanlış olması gerekiyor gibi bir algı olduğunu düşünüyorum hastalarda. Dolayısıyla bunu onlara anlayabilecekleri dilden anlatabiliyor muyum emin değilim.

   Genelde uygulanan tedaviden olumlu netice alınamadığında o doktorun uyguladığı tedavi yanlış oluyor hastaların kafalarında. Bu benim başıma da gelebilir, geliyordur da. Bizden netice alamayan hasta uygulanan tedavinin yetersiz olduğunu düşünüyordur. 

   Tıp böyle bir şey işte.

   Her zaman olumlu netice alamıyorsun. Bu beni de zorluyor. 2+2’nin 4 etmediği yer tam da burası.
Parmak damarlarını dikiyoruz bazen. Çok iyi bir teknikle diktiğine inandığın bir damarın içine birkaç saat içinde güzel bir trombozun (pıhtının) gelip oturmayacağını garantileyemiyorsun. Ya da oldukça kötü bir durumdaki damarın parmağı kurtarabileceğini da önceden tahmin edemiyorsun. Kontrol edemediğin şeyler var orada.

   O zaman şöyle bir sonuca ulaşıyorum, tıp pozitif bir bilim değil. Bunu söylemesi çok keyifli. Genel olarak insanlar tarafından doktor olarak bilinen doktorlar klinisyendir aslında. Yani uygulayıcılardır. Daha önceden uygulandığında yararlı olduğu gözlenen bilgileri tekrar uygularlar. İspatlanmış olan bilgiler, %100 doğru olan bilgiler değildir bunlar. Yararlı olduğu gözlenen bilgilerdir. Bir kere bunu kabul ettikten, ve tedavinin her zaman iyileşmeyle sonuçlanmayabileceğini anladıktan sonra ise hareket etmek daha kolay. 

   Ben elimden geleni yaptım gerisi… duygusu çok özel.


devam edecek..

Yorumlar

En çok okunanlar