Pasaj
Tüvit
kumaşlı paltosu onu kış ayazından tam olarak koruyamıyordu. Bisikletçi
dükkanına arkasını dönüp bir sigara yaktı. Tam karşısında diğer bir dükkana
bakmaya koyuldu. Bu dükkan yorgan ve battaniye türü şeyler satıyordu. Üst
katının camları içeridekileri olduğu gibi dışarıya gösteriyordu. Burada üst
üste atılmış gibi duran türlü mefruşat ürünleri vardı. Ancak bir satış
dükkanından ziyade burası bir depoyu andırıyordu. Her iki dükkanın da açık
olduğunu henüz hiç görmemişti. Çünkü buraya yalnız pazar günleri geliyordu.
Dikkatini fazla toplayamıyordu. Az sonra ne anlatacağını düşünmeye başladı yine
de. Kendini son birkaç gündür dağılmış hissediyordu. Yüce emelleri olduğunu
düşünen sonra da bu emelleri yıkılınca kendilerini dünyada amaçsız ve gereksiz
hisseden insanlarınkine benzer bir ruh haliyeti içerisindeydi. Tekrar bir amaç
edinmesi gerektiğini hissediyordu. Hayatı hep amaçlarla geçmişti çünkü. Bir
amacı olmayınca kendini olağanüstü garip hissediyor ve yaşamak için bir nedeni
yokmuş gibi geliyordu.
Öyle ya her isteğimiz bir amaç doğrultusunda gerçekleşir.
Ancak bu amacın ne olduğunu gerçekte bilmeyiz. Uğruna yaşayabileceğimiz bir
amacımız olsun isteriz sadece. Yaşamda bizi ayakta tutan da budur. Güçlü bir
amaç ve bunu gerçekleştirmek için yeterli bir irade.
Genç adamın kafası işte bu ve bunun gibi düşüncelerle
günlerce meşgul durumdaydı. İstemesine isteyebiliyordu. Ancak her dakika ve her
saniye değişen istekleri onu çaresiz bırakıyordu. İşte kapıdan içeri girerken
kafasından en son geçen düşünce bu oldu.
-‘‘Hoşgeldiniz’’
Her zamanki sevecen gülümsemesiyle sekreter kız karşıladı
onu. ‘‘Birazdan gelir Hilmi Bey’’
Koltuklara oturarak masanın üzerindeki Tarih dergilerini
karıştırmaya başladı. Çay istemek için başını azıcık kaldırmıştı ki, Hilmi Bey
ile göz göze geldi. ‘‘oo hoş geldin yakışıklı, gel buyur’’, ‘‘ne içersin?’’
‘‘ben çay istemiştim’’. Hilmi Bey de çay istedi.
Yanında
küçük kurabiyelerden de getirmesini söyledi sekreter kıza. Genç adam ne içerse
Hilmi Bey de genelde ondan söylüyordu. Odasına buyur etti genç adamı. Oda
antika mobilyalarla döşeliydi. Önceleri pek yavan geliyordu bu oda ancak Hilmi
Bey’in çalışma masasına benzer bir mobilyanın fiyatını bir başka mağazada
görünce nedense bakışı değişmişti. Genelde ahşap işleriyle bezenmişti oda. Bir
köşede odaya yüzünü dönmüş duran bir kitaplık pencereye yakın olan köşede ise
Hilmi Bey’in ceketini ve mavi ressam şapkasını astığı ceketlik duruyordu. Çalışma
masasının karşısında ise duvardaki iç oyuğa bir deniz manzarası asılmıştı.
‘‘Ee anlat bakalım?’’
Ne anlatacağına karar veremedi önce..
Yorumlar
Yorum Gönder