Kürk Mantolu Madonna


    Dört mevsim tiyatro salonuna iki sene sonrasında yine kardeşimle bir başka tiyatro eseri ''Kürk Mantolu Kadın’’ı izlemeye gittik. Hem anlatıcı hem de Raif Efendi’nin gençliğini canlandıran oyuncu bir yerden tanıdık geliyor diyordum ki biraz araştırınca iki sene önce izlediğimiz Bir delinin hatıra defteri’nin de başrolü olduğunu gördüm. İtiraf etmem gerekir ki Yönetmen Saygın Aşan’ın Bir delinin hatıra defterindeki performansı da beklentilerimin oldukça altında kalmıştı. Bu sefer anlatıcı rolüyle çıktığı ilk sahneden itibaren bu ne acele diye düşündüm. Sabahattin Ali’nin paragraflarını bir an önce okuyup bitireyim der gibi bir havası vardı.

 (Yazının bundan sonraki kısmı gösteriden kesitler içerecektir)

İki perdeden oluşan eserin ilk kısmında Raif Efendi’nin yalnızlığı, sefilliği ve çaresizliği iyice vurgulanmak istenilmiş. Ancak bu kısım için koca bir ilk bölümün ayrılmasını ben gereksiz buldum. Zira romanda da asıl olay Raif Efendi’nin kara kaplı kitabının bulunmasından sonra, geçmişte yaşadıklarının anlatıldığı bölümde geçiyor. İlk bölüme dair anlatıcının performansı yerlerde olsa da Raif Efendi ve patron Hamdi Bey’in oyunculukları bir nebze durumu toparlar gibi oldu. Raif Efendi’nin hasta olduğu yataktaki kısımlar eserin en gerçekçi bölümüydü belki de. Kitabı okumadan izleyen seyircilerin bu ilk bölüm sonrasında neler olduğunu tam olarak kavrayamadığını ve oyunla yeterince bağlantı kurup içine girememiş olduklarını tahmin ediyorum. En azından kitabı okumamış olsaydım ben öyle hissederdim.

    İkinci perde benim açımdan ilk bölümün sıkıcılığından sonra daha büyük beklenti duymama neden oldu. Raif Efendi’nin Berlin safhaları anlatılmaya başlandı. Yine bir önceki perdede vasat düzeyde olan kadın oyuncular bu sefer Alman kadınları –pansiyon sahibi ve misafir- olarak daha etkileyici bir performans gösterdiler. Sanırım bu bölümde kitapta olmayan birkaç diyalog detay da eklenmiş. Raif Efendi’nin gençliğini canlandıran Saygın Aşan’ın da böylece olağanüstü kötü performansı başlamış oldu. Tabi aslında şu ana kadar heyecanla beklediğimiz, eserin assolisti Kürk Mantolu Madonna’nın performansını merak etmeye başladım. Aslında kitabı okurken sarışın olarak hayal etmemiştim –saç rengini hatırlamıyorum- ancak resim sergisindeki ilk karşılaşmada umudum biraz daha arttı.

    Şimdi biraz da orijinal eseri incelemek istiyorum. Sabahattin Ali çok güzel bir diyalektik kurmuş. Raif Efendi’nin olanca çıtkırıldımlığı, Maria Puder’in baskın ve erkeksi karakteriyle güzel bir ilişki içerisinde. Raif’i (genç Raif efendi) Maria Puder portresinde kendisini bu kadar çeken daha sonra kendisine de söyleyeceği üzere portreyi annesine benzetmesi. Aslında bu dolaylı bir benzetme olsa da burada mitik bir anne figürü devreye giriyor. John Fowles romanlarının nerdeyse hepsinde bulunan o ulaşılamaz, erkek fantazyalarında hep ele geçirilmeye çalışılan, ilham perisinin bir yansıması. Raif Efendi’yi bu kadar derinden etkileyen, ruhunda derin bir noktayı uyaran işte bu figürle karşılaşıldığı hissi. Ressamın portredeki kişiyle aynı kişi olduğunu farketmemesi tuhaf değil mi? Demek ki resimde Raif Efendi’yi çeken şey Maria Puder’den başka bir şey. Raif Efendi’nin öncelikle bu figüre (yansımaya) aşık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca Madonna (Meryem) en bilinen anne figürlerinden biri değildir de nedir ki?

    Sabahattin Ali’yi diğer yazarlardan ayıran şey, insan ruhunun derin katmanlarına ulaşabilme beceresi dışında kadın bakış açısını yansıtma konusundaki üstün başarısı. Hatta bu sefer rollerin bile tersine döndüğünü söyleyebiliriz. Geleneksel erkek bakış açısı yok burada.

    Tabi şimdi Maria Puder karakterine dair de birşeyler söylemek lazım. Öncelikle çok boyutlu yapısıyla gizemini sonuna kadar taşıyan bir karakter. Hatta öyle ki insanın gerçek olduğuna inanası gelmiyor. Aşka olan güveni sarsılmış, erkeklere karşı meydan okuyan, heyecanını kaybetmiş ancak yine de heyecan arayan –en azından bir kalp çarpıntısı- birisi. Psikolojik tutarlılığından emin olamıyor insan. Bir an çok mantıklı bir an duygusal, sürekli değişen ruh halleriyle biraz şizofrenik bir karakteri var gibi gözükse de belki yaşama konusunda uçlara gidebilecek cesur bir ruh sadece.

    Nitekim oyun beklentilerimin oldukça altındaydı. Ancak bu vesileyle dahi olsa Kürk Mantolu Madonna’yı hatırlamaktan mutlu oldum. Oyuncuları ve yönetmeni de takdir edebileceğim tek konu böyle bir eseri sahnelemeye cesaret edebilmeleri. Geçen sene Engin Alkan yönetmenliğinde, Menderes Samancılar ve Tuba Ünsal’ın başrollerde olduğu bir ilk versiyon sahnelenmiş. Umarım geç kalınmış bu eserin giderek daha iyi performanslarla ve hatta sinema versiyonunu görme şansımız olur.

Yorumlar

En çok okunanlar