An Ode to Plastic Surgery
An Ode to Plastic Surgery
Muhtemelen işin bu yönünü bilmiyorsunuz.. Bir veya birkaç parmağınız kopmanın eşiğine gelmemişse eğer...
Burda durmalıyım. Edebiyat hakkında birkaç şey zırvalayacağım. Normalde yazılı ürünler birçok duygu uyandırmada oldukça başarılıdır. Bir savaş sahnesi betimlemesinde belki dehşete kapılmanız oldukça normaldir. Okurlar iyi bilir. Bir zamanlar okuduklarımız her şeydi. Sinema yoktu, Fotoğraf yoktu. Sosyal medya yoktu. Okuduğumuz her şey gerçekti. Eğer bir yerden kan fışkırdığını okursak gerçekten onun dehşetine kapılabiliyorduk. Bana hala inanılmaz gelir. Yazının gerçekliği.. Eğer kurmacanın içine girebilirseniz gerçekten de yazılanların ifade ettiği duygulara kapılmanız işten bile değil. Kırmızı kelimesini gördüğünüzde istemsizce heyecanlanırsınız. Kanınızdaki adrenalin yükselir. Ya da kan diyelim. Hahahaha.
En büyük savaşların, vahşice katledilen insanların hikayeleri bize yazın yoluyla anlatıldığında sindirmemiz daha kolay oluyor nedense. Napolyenik maceraları anlatan Savaş ve Barış’ı ele alalım. Ya da diğerlerini. Gerçekte kan dökmeden dökülen kanı tasvir edebilen edebiyat. Hem güçsüz hem güçlü. Olayların üstüne çıkabildiği, her şeyi tepeden görebildiği ve birkaç kelamla özetleyebildiği için güçlü. Ama hiçbir zaman tek bir şahsın acı çeken bedenini gerçekte yaşayamadığı için güçsüz. Ahh edebiyattan nefret ediyorum. Konforlu koltuklarda yazmaya ne var? Öte yandan anlamsızca ölen askerin hikayesi yazılmazsa hayatının bir anlamı var mı? Sanki birbirlerini tamamlıyorlar kan ve mürekkep.
Geri dönelim..
Kesik parmaklar, fışkıran kan ve iğrenç kan kokusu. Bir şey ifade ediyor mu size? Okuyunca kötü hissediyor musunuz? Bana bir anlam ifade etmiyor. Ama muhtemelen ortalama okuyucunun zihninde bazı nahoş duygular uyandırıyordur. Peki o zaman açıklık getireyim. Size cepheden bildiyorum.
Bazılarımız bunları gayet normal karşılıyor. İşleri bu.. Kendimin de onlardan biri olacağım hiç aklıma gelmezdi. Herhangi bir şekilde üstünlük taslamıyorum. Sadece yaptığımız işlerin pek dile gelmediğini düşünüyorum. Birileri bunları anlatmalı değil mi?
Birileri dehşete kapılmamalı. Kan fışkırmalarına alışık olmalı. Ahh! Hala anlayanlar için kelimelerimin yarattığı şiddete bayılıyorum. Belki de yazımın başına ‘graphic content’ ibaresi koymalıydım.
Bu insanların hikayesi yeterince anlatılmıyor. Edebiyat olarak bildiğiniz o suç romanlarından aldığınız keyfi yeterli buluyorsunuz. Konforlu koltuklarda veya yataklarda okuyabiliyorsunuz. Çünkü size asla zarar veremeyecek güvenli bir ortamdasınız (medium). Edebiyatın gizemli efsunlarından biri de bu belki de. En acımasız olayları en zararsız biçimde alabiliyorsunuz.
Edebiyatın içerebileceği şiddeti gerçekten merak ediyorum. Ya da o zaman hala edebiyat diye tanımlanabilir mi? Kardeşi sinema almış başını giderken edebiyat hala bizim safiyane duygularımıza hitap etmeye devam mı edecek? Göreceğiz..
Yorumlar
Yorum Gönder