2. Yeniden başlamak
Çok eskiye dayalı dostluğumuz olan bir tanıdığım var. Birlikte hayata dair çok düşünmüş, geniş ölçekli planlar yapmışızdır hep. Sohbetlerimizin anafikrini yaşamın anlamı, insanlığın kaderi ve varoluştaki rolü gibi konular oluşturuyordu. O zamanlar için vardığımız bazı sonuçlar, bu büyük sorulara da yanıtlar bulabileceğimize inandırmıştı bizi. Bunlardan biri hayatta bir gün herkes tarafından idrak edilebilecek bir gerçeğin var olduğun ve insanlığın da ortak amacının da bu gerçeğe ulaşmak olduğuna dair naif düşüncemizdi. İlk gençlik çağının bitişiyle beraber erimeye yüz tutmuş olsa da, bizi varoluş gizemi ya da dürüstçe adını koymak gerekirse, varoluş çölünün gerçekliğinde susuzluktan ölmeye yetecek kadar avutuyordu bizi bu düşünceler.
Ben veya dostumu biraz yakından tanıyan herkes, gülen bir suretin arkasında yer alan durgunluğu, zaman zaman sessiz bir homurtuyu, önüne konan yemeği yememekte ısrar eden bir çocuğun inatçı isyanıyla bezeli bir huzursuzluğu ve nihayet melankoliyi sezebilirdi. Artık mizacımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş bu durumu dostumla da defalarca tartışmıştık. Her şeyden önce bu bir ikiyüzlülük değildi. Öyle olsaydı bile, kendimizi saklamak için hiç bir zaman aşırı bir çaba içerisine girmemiştik. Sonra bu öngörülemez bir doğa olayı gibi belli bir düşüncenin, ya da ezginin uzaklardan gelip de, ruhumuzu derinliklerini çalkalayıp karıştırması önceden kestirilemezdi. Bundan dolayı kendimizi artık yadsımıyor, dışarıya keyifsizlik gibi yansıyabilecek bu görüntüyü dert edinmiyorduk.
Zaman zaman bu hal, hayata karşı derin bir düş kırıklığına, umutsuzluğa ve hatta bir parça ölüm korkusuna evrilse de birazdan bahsedeceğim ciddiyete hiç bir zaman ulaşmamıştı.
Üniversiteyi bitirdikten sonra, dostumla iletişimim azalmaya başlamıştı. Onun bir Avrupa kentine doktorasını yapmak üzere gitmesiyle ben de kendi işimin başına dönmüştüm. Tıp ihtisasını yeni bitirmiştim. Cerrahi alanında uzmanlaşmak istiyordum. Her ne kadar felsefe üzerine düşünmek hoşuma gitse de, bir sonuca varamadığım varoluş hakkındaki düşünceler beni somut sonuçlar görebileceğim bir alana yönlendirdi sanırım. İhtisasıma başlamıştım. Cerrahi koğuşunda çalışmak insanın sinirlerini altüst etmeye yetmiyormuş gibi, geceleri, elini cama geçirmiş bir sarhoş hastaya laf anlatmak ya da bıçaklanmış birini acilen operasyon odasına taşımak oldukça yorucuydu. Bu süre zarfında dostumun doktoraya başladığını ve Avrupadaki yeni yaşamına adapte olmaya başladığının haberini almıştım. Üzülerek belirteyim ki, bu noktada dostumla iletişimim kesildi. Yorucu iş hayatım ve ardı arkası kesilmeyen gece nöbetleri, boş zamanımı ancak kendimi toparlamak için geçirmeye yetiyordu. Bir gece dostumun bana ulaşan şu mesajı beni dalmış olduğum uykudan kesin bir şekilde uyandırmasaydı, eziyetli yeni yaşamıma, muhtemelen kaldığı yerden devam ediyor olurdum.
Mesajında dostum, bir süredir yaşadığı ekstrem hayat deneyimlerinden bahsediyordu. Söylediğine göre A... kentine yerleştikten sonra kısa sürede bu orta Avrupa Şehrinin monoton ancak dingin yaşamına uyum sağlamış. Doktorasına başlayışı da kolay olmuş. Zamanını kah şehrin geniş parklarında bisiklet sürerek, kah insansız kıvrımlı dar sokakların labirentinde son yaptığı deneyler üzerine düşünerek geçiriyormuş. Bazı gece kulüpleri de keşfetmiş. Haftanın bazı akşamları, orta yaş üstü takımının takıldığı savaş sonrası dönemin özelliklerini yansıtan bir retro bar bunlar arasında favorisiymiş.
Dostum bu ve bunun gibi oradaki genel hayatını özetleyen ifadelerden sonra kendinde hissetmeye başladığı, garipliği anlatıyordu.
Önceleri geçici bir durgunluk gibi hissettiği şey giderek ruhunu saran sinsi bir havaya bürünmüştü. Görünürde belli bir nedeni yoktu ancak bu hislerin birkaç hafta önce sıkıntılı bir rüya görmesi neticesinde uyandığı gecenin ertesinde başladığını hayal meyal anımsıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder