Bugün Seza hocanın aldığı ödüllle alakalı videosunu görünce, onla ilgili anılarım canlandı aklımda. Önce kısaca bir instagram gönderisi yaptım. Akşam, takribi 19:00 gibi aklımda Hacettepe ile ilgili anılar zinciri canlandı. Aklımdan hikaye yazdım. Neredeyse tüm yazılarım böyle oluyor. Yazmadan önce aklımda yazmış oluyorum. Ve bitiyor. O an heyecanın doruklarını yaşıyorum. İlk kez izlenen bir film gibi düşünün. Sonra birden motivasyon kırılması yaşıyorum. O ilk heyecan yok. Ya da aklıma geldiği o ilk an hemen yazıp bitirmeliyim. One shot. Bilinç akışı ile. Yazılarımın hepsi böyledir. Hatalarla doludur. Önemli değil. Çünkü benim tarzım böyle. Editöryal bir düzeltme ihtiyacı hissetmiyorum. En azından şimdilik. Neyse. Eğer aklımdan geçenleri kaleme veya yazıya alana kadar yeterince uzun bir zaman geçmişse, dinginleşmeye başlıyorum. O harlı ateş geçiyor. Araya zihin giriyor ve beni mantıklı düşünmeye davet ediyor. Sansür de giriyor elbet. Bu da belki güzel. Kendimin editörü oluyorum bir anda. Yine de çoşkuyla yazılanları daha çok seviyorum. Olması veya ağızdan çıkması gerektiği gibi..
Seza Hocam, Hacettepe'de gördüğüm en kaliteli akademisyenlerden biriydi (En kalitelisi demekten çekindiğimden) Makale okuma dersleri vardı. Bu genelde aslında herhangi bir alanda makale nasıl okunurun öğrenildiği derslerden biriydi. Tabi doğal olarak konular kendi alanıyla ilgiliydi (pediatrik nefroloji/romatoloji). Hiç katıldım mı ya da katılıp bıraktım mı hatırlamıyorum. Muhtemelen konu ilgimi yeterince çekmediği için bıraktım. Önemli değil. Mevzu makale nasıl okunur.
Böyle bir imkan tıp öğrencilerine nasıl verilir. Hem de birçoğunun (benim olduğum gibi) ilgilenmeyeceğini bildiğiniz halde. Sevgiyle.
Junior hoca olarak geçmişe bakıyorum ve üniversite yaşamı bir doktorun hayatını nasıl etkiliyor olarak düşünüyorum. Neredeyse Hacettepe'de yaşadığım her olayı her duyguyu hatırlıyorum.
Hacettepe ile ilgili bu kadar uğraşmamın sebebi elbette ki aramızdaki karmaşık ilişki.
Bunu çok uzun süre önce nötralize etmeyi başardım ama zaman zaman bunun içine dalmak ve yeniden yorumlamak bana iyi geliyor.
Hele o zamanki arkadaşlarımı, şimdiki öğrencilerimin arasında görmek bana hayret veriyor. Tipler pek değişmemiş.
Nitekim bu yazıyı yazma amacım, o zamanki derslerinden faydalandığım hocalarıma bir selam vermek idi. O halde başlayalım.
Neslihan hoca, sanırım bir Hacettepeli'nin karşılaşabileceği ilk işine aşık hoca. Hem müthiş anlatıyor, fizyolojiyi iliklerinize kadar hissediyorsunuz, hem de sizi geleceğin doktorları olarak görüyor. 2. sınıftasınız daha. İyi ki varsın hocam.
Hacettepe'nin 3 zorluğu vardır derler. Dönem 3 finali, Dönem 4 dahiliye sözlüsü ve intörnlük.
Dönem 4'ün başka bir zorluğu vardır. Tomris.
Kendisiyle 3 kez hasta başı yapmışlığımız vardır ki normalde bir dahiliye stajında normalde bir hocayla bir kez hasta başı yapılır. Hasta başı ne demektir?. 4-5 kişilik bir grupla bir hocanın yanına gidilir ve hikayesi hazırlanan bir hasta üzerinden tartışılır.
Tomris hoca'dan Allah gibi korkuyorduk. Öyle ün salmıştı. Gereksiz agresyonlarda bulunan malign bir hoca.
Tomris hoca'ya ben de bir hasta hazırladım. Daha doğrusu hazırlamadım. Arkadaşımın başka bir hoca için hazırladığı hastayı sundum. Bir de bana sormuştu kaç saatte hazırladın bu hastayı diye. Prezentasyonumu beğenmedi ya.. Arkadaşların bana 8 saatten az sürede hazırlamaz hastayı. Sonra bir de bifosfanatın mandibular nekroz yapması üzerine tartışmaya giriştik (allahım dahiliyeden bi cacık anlamayan ben).
Durum böyle. Tomris hocam sen hayatımda tanıdığım en berbat hocasın.. Bunu beğenip cv sine eklemesi mümkün..
Bülent Sivri,
Karaciğer muayenesi anlatmıştı. Stetoskopla dinlerken parmakla karaciğere paralel batında çizgiler çiziyordun, fransız ekolüdur bu demişti.
Salih Emri
Clubbing anlatırken, clubta dans eden insanları gösterip pis pis gülmüştü. :)
Dönem V
Mazhar Tokgözoğlu felaket bir osteoartrit anlatmıştı. İlk kez mekanizmasıyla bu kadar açık bir ders dinlemiştim.
Yine ortopedi de Mahmut Nedim Doral, what's your hobby diyince sınıfta kıkırdamalar olmuştu. O da buna kızmıştı, Klasik türk öğrenci tepkisi diye. Haklı. Çoğu kişi sosyal zeka özürlü olduğu için..
Çocuk cerrahisi
Mehmet emin şentürk (namı diğer MEŞ) bir radyolog gibi çocuk cerrahi patolojilerinin radyografik bulgularını anlatmıştı.
Saniye hoca, tabi ilk PDR hocamız. Canım Saniye hocam.
Anlatabileceğim çok daha fazla detay var. Buradan müteşekkir olup da bahsetmediğim hocalar da var. Onlar günü güzel yapan insanlar. Hacettepe'yi genel olarak kaplamış köhne, tozlu, kendini birşey zanneden ama bir bok da olmayan zihniyetini aydınlatan, günün sonunda hayatı güzel kılan insanlar. İyiki varsınız
Hepinize beni yetiştirdiğiniz için sonsuz teşekkürler.
Salih
Haaa. Bu arada benim dedem de Hacettepeli. Anlarsınız ya ;) Onu da başka bir yazıda anlatırım..
Yorumlar
Yorum Gönder